BENİM DİĞER PETERSBURG’UM
BENİM DİĞER PETERSBURG’UM
Şehir-İnsan Kesişmeleri Üzerine
Bir şehrin yolu bir insanla kesişirse, nasıl bir karşılaşma yaşanır ?
Kalıcı ya da değil, bilinmeyen bir şehre gelmek sadece o kenti kalabalıklaştırmak değildir. Yeni düşünce, davranış ve alışkanlıkların da taşınmasıdır. Sıcak bir kucaklaşmanın da, şiddetli çarpışmanın da nedeni yeni gelenin hangi kabullerle ya da önyargılarla geldiğiyle ilgilidir. Şehrin dönüşümü de, insanın değişimi de bu kesişmelerin zorlamasıyla olur.
Şehirlerin Yolculukları Üzerine
İnsanlar gibi şehirler de hareket ederler.
Bir şehrin dikey hareketi o şehirdeki kent bilincinin gelişmesi, kültürünün derinleşmesi, teknolojinin değişimi gibi etkenlerle olur. Katmanları arttıkça şehir, kendi üzerine kendini yükseltir. Nüfus artışları, göçler, barınma ve yeni iş alanları ihtiyacı ise bu hareketin başka bir -çoğunlukla- olumsuz tarafıdır.
Yatay düzlemde hareketi, insanlar üzerindendir ve bir yolculuğa dönüşür. Kişi beslendiği yeri üzerinde taşır, kendini bu yerle ifade eder. İnsanın yolculuğu, şehrin de taşınmasıdır böylece. Kent ait olduğu (bazen ele geçirdiği) kişinin içine yerleşmiştir. Bilgisinde, görgüsünde, kendini ifade edişindedir. İnsan ait olduğu kenti beraberinde götürür; kendi topraklarında neyse, başka yerde de aslında odur.
Yabancı, bir şehre geldiğinde, insanın kentiyle yolculuğu gelir bir ayırımda durur: Ya taşıdığını merkezine kendini koyarak çevresine kurar, ya da içindeki kenti yenisiyle besler. Yenisini de içindekiyle. Bu kimin kime sahip olduğuyla ilgilidir. Kişinin kendini nasıl tarif ettiğiyle. Ama aynı zamanda kentin onu kendisine nasıl tarif ettirdiğiyle.
İki Şehir Üzerine
Kesişme bir şeylerin temasını, ortaklığını anlattığı kadar o şeylerin aynı, benzer olmayan; belki de taban tabana zıt yönlerini de içinde doğal olarak barındırıyor. Bu açıdan bakıldığında kesişen kültürlerin, kümelerin, düzlemlerin veya kitlelerin belki de “ortak” algılanan noktalarından çok “farklılıkları” var.
İstanbul ve St. Petersburg üzerine yapılan bu çalışma da farklılık ve aynılıkların bir araya getirildiği bir sonuca ulaşıyor. Ancak bunu yaparken baştan bir ön yargıyla yola çıkmıyor.
Zaten; biri Batı’ya, diğeri Doğu’ya açılan bu iki şehir buna asla izin vermiyor. İnsanı kalbinden vuruyor, iliğine kadar işliyor.
Fotoğrafçının şehirle olan ilişkisi, fotoğrafçının fotoğrafçıyla olan ilişkisinde birbirlerini anlamaya başladıkları bir yolculuğun da başlangıç noktası olarak duruyor.
İstanbul ve St.Petersburg, iki büyük kültür şehri, sanatın geçmişte olduğu gibi bugün de merkezi. Çok farklı duruşları ama bir o kadar da ortak noktaları var. Bir tanesi de “kardeş şehir” olmaları. İki şehrin birbirine benzeyen kaderleri (iki büyük imparatorluğun başkenti oluşları, pek çok farklı isimle anılmış/anılıyor olmaları, İstanbul’daki Rus, Petersburg’daki Osmanlı etkisi…) ve özellikleri (ülkelerinin sanat ve kültür başkentleri olmaları, doğu-batı geçişleri üzerinde ve etkisinde olmaları, dünya kenti olma özellikleri, su ile ilişkileri…) ile ayrı halleri belgelendi; iki kutuplu bir kitap/sergi/gösteri haline getirildi.
Ortaya iki şehri hem ayrı ayrı, hem de bir arada anlatan bir çalışma çıktı. Farklılıkları keskinleşti; bir o kadar da ne kadar “aynı” oldukları ortaya çıktı.
Fotoğraflar Üzerine
“Bir şehri bulmak için onda kaybolmak lazım.” Tüm çalışma bu cümlenin üzerine kuruldu.
Dayanak noktalarından birini “Sokak Fotoğrafçılığı”ndan alanBenim Diğer İstanbul’um, Benim Diğer St. Petersburg’umFotograf Projesi için sokakta olmak, dolaşmak, insanların arasına karışmak ve kendi tespitlerini yaparken bir yandan da onların gözüyle de görmeye çalışmak gerekiyordu. Olayların içinde olmak, içeriden çekmek, ancak o olmamak.
Halka açık alanlarda çalışıldı. Kişilerin özel yaşamlarını tanımanın avantajıyla çekilen kareler projenin dışında tutuldu. Müdahalesiz an fotoğrafları tercih edildi. Çalışmada bir şehri tanımak yerine, o şehrin sokağa taşan ortak yaşamı basit, sade ve sıcak bir dille belgelendi.
…
İki fotoğrafçı ait oldukları şehirleri değiştiler. Anastassia Zlatopolskaia yabancısı olduğu İstanbul’un, Tansel Atasagun St. Petersburg’un sokaklarında kayboldu ve günlük hayatı fotoğrafladı. Ürkek başlayan bu macera, iki erkeğin ve iki kadının aralarındaki sıcak sohbete dönüştü.
Ortaya çıktı ki; İstanbul ve Petersburg’un çok farklı duruşları var aslında, bir o kadar da ortak noktası. Bu iki fotoğrafçının birbirine teğet geçen hikayelerinde olduğu gibi.
İstanbul 2007
Not: Projenin Anastasia Zlatopolskaia’ya ait fotoğrafları Multimedya bölümünde görülebilir.