SOKAK MOBİLYALARI
SOKAK MOBİLYALARI
Fotoğraflar Hikayeler dersi 2014 yılından beri Bilgi Üniversitesi Mimarlık Fakültesi bünyesinde yürütülüyor. Ders; dünyanın farklı kentlerinde gözlemlenen ve fotoğraflanan mimari, insan, yaşam, tarih, gelenek, kültür vb ilişkisinin ve bunların karşılıklı etkilerinin fotoğrafın özgün bakış açısıyla değerlendirilmesini, bu etkileşimin İstanbul’daki izlerinin öğrenciler tarafından takip edilmesini, fotoğraflanmasını ve karşılaştırmalı olarak neden sonuç ilişkilerinin ele alınmasını hedeflemekte. Öğrenciler her dönemde odaklandıkları farklı konularla, sürekli değişim halinde olan kentin bu sürecine tanıklık ediyor, belgeliyor ve bu belgeleri kendi yorumlarını kattıkları bir anlatım aracına dönüştürüyorlar.
Sokak Mobilyaları projesi, dersin kapsamında 2015 yılında fotoröportaj atölyesi olarak gerçekleştirildi. Bu sayfada yer alan fotoğraflar atölye sergisinden yapılan bir seçkiden oluşmaktadır.
Fotoğrafçılar
- Alara Akıltopu
- Aydan Ataç
- Ayşagül Tepe
- Betül Şahin
- Büşra Özge İslamoğlu
- Cem Alpay
- Dilara Akyürek
- Dilara Çabuk
- Gözde Ellialtı
- Irmak Aşıkoğlu
- Naz Öğücü
- Pelin Karagözlü
- Serkan Burak Can Cangır
- Zeynep Orfa
- Zeynep Sare Burkay
ŞEHRE DIŞARDAN / İÇERDEN BAKMAK
Kent mobilyaları, sokakta yaşayanlar, hayatını sokaktan kazananlar, sokakla var olanlar ve diğerleri...
Biz bu yazıyı astığımız anda bile, şehirde ne çok şey değişti. İstanbul kendine yeni bir katman yarattı ve üzerinde kendini bir kere daha yükseltti. Mega kentin kendine has, kaotik, başka bir kentle zor kıyaslanır dinamik yapısı, bu hızlı değişime/dönüşüme/gelişime tanık olmak isteyenlerin iştahını kabartırken, öte yandan cevabı bulunması güç soruları da beraberinde getiriyor. Bu “şehri bulma çabası” önce “onda kaybolmayı gerektiriyor”.* Şehrin kimliğini belirleyen mimari-insan-yaşam-tarih-gelenek-kültür vb ilişkisini ve bunların karşılıklı etkisini içeriden anlamak için dışarıya, sokağa çıkmak gerekiyor. Sokak hayatımıza değen, çarpan ya da onun içinden geçen şehrin girinti ve çıkıntılarından oluşuyor.
Girinti ve çıkıntıları şöyle bir düşününce insanın aklında hemen bazı görüntüler beliriyor; köşe başındaki banklar, apartman önlerindeki çöp tenekeleri, geceleri bir tıkla seslendiren saat kuleleri… İnsanın sokağa ait ihtiyaçlarını karşılayan, kamusal alanı tanımlayan ve özelleştiren, bulundukları bölgenin sosyal, kültürel ve ekonomik özelliklerine göre farklılaşan, yönlendiren, bazen kullanıcıları tarafından farklı işlevler yüklenen unsurlar bunlar. Çoğunlukla sokak mobilyaları.
Sokakta olmak, sokağa ait olanları da -hergün önünden mütemadiyen geçip giden insanların pek çoğunun aksine- fark edebilmeyi öğretiyor. Çektiğiniz karelerde korkulukların, telefon kulübelerinin, durakların yanısıra birden bir evsiz, bir sokak hayvanı ya da bir işportacı beliriyor. Çiçek satanlar, dilenciler, mahalle abileri, sokak müzisyenleri, kaldırımda tavla oynayan esnaf, parklarda soluklanan emekliler, işsizler ve sokağı var eden pek çok ruh İstanbul’un girinti ve çıkıntılarının arasında yerini alıyor, şehrin kimliğine kendi ruhundan bir parçayı üflüyor.
İçeriye bakmak için dışarıya çıkmak, sahip olduğumuzu zannettiğimiz şehre ait oldumuzu anlamanın yolu oldu. Yine anladık ki, “Bir şehri şehir yapan şey, yol kenarındaki bir parmaklığın yüksekliği ve bir gizli sevgilinin şafak vakti o parmaklığın üzerinden sıçrayıp kaçışıdır. Ya da bir saçağın eğimi ve bir kedinin o saçak üzerinde kayarcasına yürüyüşüdür. **
* Benim Diğer St Petersburg’um, Benim Diğer istanbul’um, Tansel Atasagun
** Görünmez Kentler, İtalo Calvino