Blog Menü

ŞAKAYLA KARIŞIK

Bazen gol olmasın istiyor insan. Yine hep birlikte ayağa kalkıp, ama bu sefer “Gol değil ulan! Gol değil!” diye haykırmak. 1995 yılının 18 Mart’ında hayatta hiç bilyesi olmadığı, uçurtma uçuramadığı için oyuna hasretlik duygusuyla en hasından aktör olmuş o hicaz besteyi bu duygularla uğurlamıştık.

Babası Rafet Kaptan’ın hem nasihatindeki, hem vasiyetindeki gibi işini eliyle değil canıyla yapmıştı. Film icabı tüm rollere girmiş, hiç film icabı yaşamamıştı. Adalı Halil, Turist Ömer, Ofsayt Osman, Red Kit, Şaşkın Hafiye, İstanbul Beyefendisi Haşmet ve Sadri Alışık arkasında sokak köpeklerine selam vermeyi öğrenmeye çalışan insanları bırakıp sonsuza göçüp gitti.

Tiyatroyla İlk Tanışma

Sadri Baba olsa şimdi hemen araya girer “bu kadar duygusallık cildi bozar” der ve devam ederdi “bir uyurken, bir de sünnetliyken usluymuşum ben”. 1925 yılında doğduğu Paşabahçe’deki meyve bahçesi içindeki evlerinde, namaza duran dede ve ninesini secdeye varmasınlar diye bellerindeki kuşaklardan kapıya bağlayan, kedilerin ayaklarının altına ceviz kabuğu yapıştıran küçük Sadri, 6-7 yaşlarında Naşit Özcan tiyatrosunu seyreder de enerjisinin yönü değişir. Hemen kendi tiyatrosunu kurar. Evinin altındaki sundurmada mahalledeki arkadaşlarına temsiller vermeye başlar.

O artık tiyatroyu “gönlünün en güzel yerine koymuştur”. Bu kararı annesine asabi şeker olarak geri döner. Hayatında yer alacak pek çok şey çocukluk yıllarında karşısına çıkar. İlkokul üçüncü sınıfta ilk başrolünü, ilk oyunu olan İstiklal piyesindeki Adalı Halil ile oynar. İlk sigarası bu yıllarda içtiği üç tanesi on paradan satılan Üçüz’dür. Baba evindeki İstafilina ve Fertek rakılarının anason kokusu başını döndürür. Ve ilk aşkını ortaokul sınıf arkadaşıyla yaşar. Elini bile tutar.

İstanbul Erkek Lisesi Yılları

Tiyatrosuz geçen ortaokul yıllarınının ardından İstanbul Lisesi ve Cağaloğlu’ndaki Halkevi tiyatro bölümü ilaç gibi gelir. Henüz “hadi lan” derkenki gözleriyle “seni seviyorum” derkenki gözleri farklı olmasa gerek, Halkevi’nde ilk sahneye çıktığında ayağı takılır, düşer. Ancak acemiliği çabuk geçer ve 1942 yılında Zehirli Kucak isimli oyunla ilk kez basında yer alır.

Yıllar sonra kendini “her zaman bildiği gibi yaşamak isteyen biri” olarak tanımlayacak olan Sadri Alışık, bu sözünü yıllar öncesinde teyit edercesine Güzel Sanatlar Akademisi’ne birincilikle girer.

Artık tiyatroyu “hayatının tamamına koyduğunu” gören babası en sonunda kendisine destek olur.

Burası Hollywood mu?

İlk filmi Günahsızlar 1945 yılında çekilir. Aynı yıl içinde dört film birden yapılınca basın “Burası Hollywood mu?” diye ayağa kalkar. Bab-ı Âli’nin kalemşörleri Hollywood lakırdıları ededursun, filmde yüzü biraz tanınan genç Sadri her akşam halk onu görsün ve birbirene göstersin diye Tünel’den Taksim’e yürümeye ve sonra karşı kaldırımdan geriye dönmeye başlamıştır bile.

Sadri Alışık dostlarına düşkün, sakin, samimi, kimseden bir şey beklemeyen, hakikatleri seven bir insandır. Bu özellikleri olsa gerek onu daha yirmili yaşlarının başında, arkadaşı Doktor Fikret’in reçeteleriyle eczaneden alıp kafayı bulmak için içtiklerinden, Beyoğlu’nun meşhur Muhteşem’in Meyhanesi’nde Hakkı Derman, Selahattin Pınar, Şerif İçli, Burhan Felek, şekerci Hacıbekir, Münir Nurettin Selçuk gibi şöhretler ve ağır topların masalarına transfer eden.

Turst Ömer Derler Adıma

1946-49 yılları arasında o askerdeyken Yeşilçam kurulur; Ayhan Işık, Turan Seyfioğlu, Muzaffer Tema gibi isimler jön olarak oynamaya başlarlar. Ama kader Sadri Alışık’ın “tadına bakmamanın pişmanlık olacağı”nın bilinciyle, askerde karşısına Ahmet Güzelce’yi çıkarır. Ahmet’in davranışları ve eğri verdiği selamı Yeşilçam’a Turist Ömer karakteriyle taşınacaktır.

Cem Yılmaz nasıl “bugün 30-35 yaşlarında bir Sadri Alışık olsaydı, hepimiz evde otururduk” diye düşünüyorsa, o yılların yeni aktörü Sadri aynı duyguları Ayhan Işık için besler. Kısa bir süre sonra arabalı vapurda tanışan ikili, yıllar süren bir dostluğa ilk adımı da atmış olurlar. Bu öyle bir dostluktur ki, Işık’ın ölümüyle kahrolan Sadri Alışık’ın ömründen Çolpan İlhan’ın deyişiyle bir on yıl gider. Öyle ki birkaç yılbaşı gecesini onun mezarının başında geçirir, evinde karşısında sabaha kadar içtiği Ayhan Işık köşesi yapar.

Yalnızlar Rıhtımı’nda Aşk

Çolpan İlhan’la şimdi adı Sadri Alışık Tiyatrosu olan Küçük Sahne’de tanışırlar. Ama birbirlerini pek sevmezler. Öyle ki Sadri Alışık, Çolpan İlhan’ın Küçük Sahne’ye onlarla birlikte ortak olmasını engeller. Ömrü kilişelerden uzak geçen Sadri’nin hayatına ilk ve son kilişe tam da bu noktada yerleşir. Çünkü yıl 1959’a geldiğinde Yalnızlar Rıhtımı filminde Sadri Alışık’ın içinden birşeyler kopar. Artık o kaderinin ona cilve yaptığı, aşkın gözünü kör ettiği yerdedir. Büyük aşk işte tam da böyle başlar. Birkaç sene sonra Kerem doğacaktır.

Bundan sonraki yaşamında tek bir güzel kızı peşine takacak olan Sadri Alışık, Helal Olsun Abi filmindeki Turist Ömer’e şunları söyletir: “Güzel kızlar hepsi benim peşimde peşimde / Tomar tomar paracıklar cebimde / 
Amaneey /
 Canım cicim diyorlar / birbirlerini yiyorlar 
/ Turist Ömer diyerek peşimden geliyorlar
/ amaneey.”

Filmde başroldeki Ayhan Işık’ın arkadaşı olan traşsız, gri pantolon, ekose gömlek, delik fötr şapka ve ökçesi basık pabuç giyen, karşısına çıkanları nükteyle harcayan, iyilik sever, yaşadığı andan ilerisini düşünmeyen, işsiz, içkiye düşkün ama kadınlardan yana şanslı bu karakter seyirciye çok cana yakın gelir ve Turist Ömer tek başına, bazen İspanyol arenalarında boğalarla güreşen, bazen Uzay Yolu’ndaki Mr. Spock’ı çıldırtan seri filmlere imza atar. Böylece Helal Olsun Abi, “helal olsun Sadri”ye döner. Artık o fabrikanın en fiyakalı koltuğunda oturmakta, atlastan fistan dokumakta ve James Bond romanları okumaktadır. Bu durum, yeni ufukların habercisidir.

Sadri Alışık fimlerinin hem kralı, hem soytarısıdır. Her türlü karakteri en cilalısından oynamıştır. Öyle oynamıştır ki üstelik, Ofsayt Osman’daki komik tiplemesi son sahnede hepimizi göz yaşlarına boğar. Hayatı ofsayta düşmekle geçmiş olan Osman ömründe ilk kez bir gol atar ve bir kızın hayatını kurtarır, ama kendini tutuklanmaktan kurtaramaz. Bunun isyanıyla hakime bağırır: “ Bu da mı gol diil be hakim bey, bu da mı gol diil?” Büyük Usta’nın oyunculuğu o kadar içtendir ki, filmin ilk gösterildiği yıllarda bu replikten sonra izleyiciler ayağa kalkıp “gol ulan, gol” diye bağırırlar.

O yakışıklı jöndür. Komiktir. Kötü adamdır. En koyusundan karakter oyuncusudur. Üstelik o, Muammer Karaca’nın Demokrat Parti’ye şükrettiği, nükteli “Af çıkardılar da, piyasadaki karakter oyuncusunun sayısı arttı. Hepsi hapisten çıkmış suratı deforme tipler” sözlerindeki gibi yamuk yumuk değil, rakıya eşlik eden Marmara palamudu gibi en yakışıklısından, hem fiziğiyle, hem karakteriyle dibine kadar düzgündür. Sözün özü, o her rolün adamıdır. Oyuncuyu müzisyene benzetir. Ona göre nasıl bir müzisyen önüne konan her notayı çalabiliyorsa, oyuncu da her oyunu oynayabilmelidir. Bütün mesele oyuncunun notayı, yani rolünü iyi bilmesindedir.

Ofsayt Osman’ın doğduğu Filiz Akın’lı, Ajda Pekkan’lı Osman Seden filmi Şakayla Karışık ismi neredeyse onun imzası olur. Bu imzayı Turist Ömer’in selamı ve şakayla karışık Sadri Alışık sözüyle bitirdiği şovlarıyla sahneye de taşır.

Arka arkaya filmler çevirmeye başlar. Babasına verdiği sözü tutmaktadır. Oyunculuğa herşeyiyle sarılır. 1966 yapımı Atıf Yılmaz filmi Ah Güzel İstanbul ile Sanremo “Bodring Hera” Güldürü Filmleri Şenliği’nde Gümüş Ağaç Plakası Özel Ödülü’nü alır. Sonraki yıllarda Afacan Küçük Serseri ile 1971 Altın Portakal En İyi Yardımcı Oyuncu Ödülü’nün ve son filmi Yengeç Sepeti ile 1994 Altın Portakal En İyi Erkek Oyuncu Ödülü’nün sahibi olur.

500’ün üzerinde filmiyle sarar hayatımızı; şiirleri replikleri gibidir, sızar içimize. Resimleri bizleri iç dünyasına davet eder. İnsan Sadri hassas ve içe dönüktür. Dünyaya sanatçı gözüyle bakar. Zaman zaman ölümü özler. Ama hayata sıkı sıkıya da bağlıdır, eski dostlarına olduğu gibi. “Eski dost eski şarap” felsefesinin üyesidir. Gülen gözlerine hüzün, diline argo yakışır. Herşey onun ağzında bambaşka anlamlara dönüşür.

Tiyatro, sinema filmleri, sahne şovları, plaklar, şiir kitabı, resimleri ve televizyon dizileri… Yılların çalışkan bedeni Ayhan’ın boşluğu ve bu boşluğa yarenlik eden sigara ve alkolle yorulmaya başlamıştır artık. Rakı şişesindeki balık 1990 yılında Kuşadası’nda vurgun yer. Sadri Alışık bu durumu “içtiğim viskinin tadı değişmişti” diye anlatacaktır. Şişelerce içilen su eşliğinde zor geçen uçak yolculuğu Çengelköy’de rakı molası ve evde Çolpan İlhan’ın feryatlarıyla sona erer. Sonuç 10-15 gün süren koma. 50 yıldır içtiği yaklaşık 20 ton içkiye karaciğeri artık dayanamıştır.

Bir Yeşilçam Filmi Gibi

Bundan sonrası eski bir Yeşilçam filmi gibi devam ediyor. Amerika’ya gidiş. Karaciğer nakli ve mucizevi kurtuluş.

Mehmet Sadrettin Alışık. Zannedilenin aksine soyadı, deniz fenerinin yaydığı kırmızı ışıktan gelir ve hiç kimse ona Sadrettin dememiştir. Sanat, macera, zevk, keder ve aşkla dolu hayatını 5 yıl sonra noktalar. Hem mezarım, hem mirasım dediği İstanbul uğurlar bu hüzünlü halk kahramanını. “Nasıl”ını ne yazmaya elimiz ne anlatmaya dilimiz varır.

1995 yılının 18 Mart’ında hayatta hiç bilyesi olmadığı, uçurtma uçuramadığı için oyuna hasretlik duygusuyla en hasından aktör olan Sadri Alışık eğri selamını çaktı ve ayrıldı aramızdan şakayla karışık. Biz hala bu boşluğa alışamadık.

Turis Ömer aramızda olsa son söz olarak şöyle derdi sanırım: "Neşemize bakalım, yolumuzu bulalım, tamam mı?" 

Madem öyle, dönsün fondaki hicaz beste rastın şen nağmelerine.

Vahi Öz, Ayhan Işık, Adile Naşit, Sadri Alışık ve daha niceleri… Hepinize selam olsun!

İstanbul, Mart 2012

Not: Yazı Kerem Alışık’ın sunumunu yaptığı, Sadri Alışık Anma Gecesi için yazıldı. 2013 yılında da Sarı Siyah dergisinin Kış sayısında yayınlandı.